15 Haziran 2010 Salı

Herkes mi aldatır ?

Böyle iddalı bir başlıkta kadınlar şöyledir, böyle yaparlar, böyle derler diye bahsetmeyi çok isterdim ama hayır. Konumuz kadın erkek ilişkilerindeki aldatma değil, sadece aldatma.

"-Ne diyorsun, başka aldatma mı var?" diyenler için örnek vererek devam edeyim yazıma. Bir gün mahalle marketi "bakkal"a giriyorsunuz. Tezgahın başında söylenip duran bir adam var, hırsızlık olmuş, mal kaybı var, dükkan yıkık dökük halde. "-Ne oldu?" diyorsunuz "-Biraderime anahtarı vermiştim, beni aldatmış, soyup soğana çevirmiş." diyor. Baştaki soruyu soran şahsın aklına "-Nasıl yani? Biraderi bakkal amcayı mı becermiş?" sorusu gelebilir, evet becermiş ama senin bildiğin yolla değil.

Herkes ufak tefek beyaz yalanlar söyler, çoğu kişi başkalarını sırtından vurur ve çok azı suçunu kabul eder.

Düzen böyleyken, düzülen ne yapsın?

İlişkilerdeki aldatmada da bir enteresanlık söz konusu. Başka birine duyulan hisler için ilişki sona erdiğinde terk edilme, o kişi başkasıyla fiziksel temasa girdiğinde aldatma. Biriyleyken başkasını düşünmek aldatma değil de nedir ? Geçtiğimiz gün bir arkadaşımla konuşuyordum, bana "-Ben xkızdan çok sıkıldım evet onu seviyorum fakat ykıza şu gün buluşuruz dedim, bir şey yapmam ama aldatmaya karşıyım." "-E aldatıyorsun şu an." dediğimde önce haksız olduğumu idda etti, düşündü, hak verdi.

Herkes aldatır mı bilmem ama herkes aldatılır.

11 Haziran 2010 Cuma

Bunaltı

Babaanne evlerinde görmeye alışkın olduğum tavuklu saat 14:15’i gösteriyordu. Nitekim babaannemin evindeydim. Televizyonunda uydu teknolojisi olan ve sıkılan her insanın yaptığı gibi ben de kumanda ile 100. kanallara gelmiş, keyifle izleyecek bir şey arıyordum. Arada çıkan erotik temalı kanallarda durasım geliyor fakat yan odada annemin halam ile mantı açtığını hatırlayınca tırsıp kanalı değiştiriyordum. O sırada babaannemin 37 ekran televizyonunda “Düğün TV”ye rast geldim. Bildiğiniz halalı, enişteli, arkada plastik bardaktan şarap içen gençlerin olduğu bir düğün vardı yayında. Anlam veremedim, bu kanal nasıl para kazanırdı? Kanal sahibinin hayat olgularını Freud üzerinden bol felsefe ile yorumlamayı düşündüm, fırından alınmış bir takvimin duvarda asılı olduğu ve aynı zamanda maşingasında patates böreği pişen bir evde yapılması en saçma şey olacağı dank etti. Ondan da vazgeçtim.

Zaman geçmiyordu, bayramların bu evresinden nefret ediyordum. Dayatma ile sabahın köründe kaldırılan bayram namazından sonra erkekler 8 saatlik bir kış uykusuna yatardı. Bu sırada evin hanımları en güzel yemekleri pişirir, kahvaltıyı donatırdı. Öyle de oluyordu. Birden bir zangırdama sesi geldi, ev kapısı açılmak üzereydi. Zaten yarı uyur, yarı uyanır vaziyette olan gözlerimi kapatarak uyuyor taklidi yaptım. Fakat elimde olan kumandanın volüm tuşunda olan parmaklarımı görmüş olucak ki, uyumadığımı anladı. Yanıma sokulup “len” dedi. Karşımdaki yeğenimdi. Amaçsız “len”i ile gözlerimden süzülen uyku iyice darmadağın olmuştu. Yine de baktım ki gözlerim açılmıyordu, neden diye düşündüm, kısa bir düşünmeden sonra gözümdeki sarı sarı çapakları fark ettim. Elimle kenara iteleyip, avcuma döktüm. Cıvıktılar.

Neden sonra belki zaman keyifli geçer, hem de nostalji yaptığımı bilirlerse beni daha bi büyük gibi görürler diye anneme “annneee, hatırlar mısın benim babaannemin evinde çocukken hep oynadığım bi su tabancası vardı, durur mu o?” dedim. Nası durucak bunca zaman, nerden geldi şimdi aklına yat uyu cevabını işittim. Tavuklu saat 14:20’yi gösteriyordu. Tüm bu eylemlerin sadece 5 dakikamı geçirdiğini anlamam ile içerledim. Tüm tatil bu şekilde nasıl geçicekti? Annemlerle mantı açsam erkekliğime bok sürecek, böyle sulanmış dana gibi yatarsam da zaman geçmeyecekti. Aklıma 100. kanal civarında bulan erotik kanal geldi yine. Kuzenim odadan çıkar çıkmaz, “görürlerse görsünler” diyip açtım Redline TV’yi. Sarışın bir abla sevdiceğine “oh god” diyordu.

Neden sonra bilmiyorum aynı abla “oh god, oh yeah” demeyi bırakıp “hoorrrrrrr, harrrrr, hışşş” sesleri çıkarmaya başladı. Sesin yüksekliği gittikçe artıyor, benim de yorgan altında büzülen bedenimdeki korku aynı doğrultuda artıyordu. Ses iyice yaklaşıyordu; "HOOOORRRR!!!"

Uyandım. Babam yanımda horlayarak uyuyordu.

Erkek Değil Mi Hepsi Aynı

Pelin Batu'yu bir çoğunuz tanırsınız. Çıkmış "Menemen" adli bir programa esip gürlüyor. Konu Türk erkeğinin problemli olması. Neler dediğine gelmeden önce biraz beyim jimnastiği.

"Türk erkeği problemli" demek kolay ama sorarlar "-Neden böyle dedin?" diye. Sadece Türkiye'de bile 40 milyon civarı yerli-yabancı erkek var (Çocuk ve bebekleri saymazsak). Bunların hepsinin problemli olma ihtimali oldukça düşük olsa gerek.

Klasik bir laf vardır genelde terk edilen veya aldatılan kadın tarafından söylenir "Erkek degil mi hepsi aynı".

Değiliz efendim kimimiz esmer seviyor kimimiz sarisin.

İşin
şakası bir yana hanımefendi diyor ki "Dominant anneler, çocuklarını paşam, padişahim, kahramanım diyerek yetiştiriyor. Dolayısıyla çoğu çok problemli adamlar oluyor." Burada sadece erkek tarafını suçlamak yanlış olur. Ergenlik sonuna kadar "-Prensesim, kraliçem, güzeller güzelim" cümlelerini duyan dişi doğal olarak karşısında yakışıklı, anlayışlı, kendi mükkemmel özelliklerine gore bir prens bekleyecektir, tabi elde edemeyince de böyle söylenecektir"erkekler problemli" diye.

Dediklerinin anneler tarafından yanlış anlaşılacağını düşünmüş olacak ki "-Benim annelerle sorunum yok. Anneler çocuklarını canavara dönüştürüyor, sorun orada" demiş. Benim Türkçe anlama yeteneğim eksikse düzeltin ama 2. cümle tüm suçu annelere atmıyor mu? "Emre yumurtayı pembeye boyadı." dersen suçlu ne kalemdir ne de yumurta. Sanırım kendisi de ne dediğinin farkında değil.

Pelin hanim'i bir kenara bırakalım. (Nazlı hanim sakin kızmasın hanim dedim diye, bir "Bey" tepkisi de ben almak istemem)

Ne yazık ki kimse kimsenin ihtiyacını tam olarak karşılayamaz. Sen uygun kişiyi bulamamışsan ve vaktini boş insanlarla harcamışsan bir cinsiyeti "hepsi ayni" diyerek yakmak çözüm yolu değil. Zaten etrafa bakınıp birlikte mutlu olan insanları gördüğünde, genellemeyi yapan kişi sorunun kendisinde olduğunu hemen anlar.

Kimse alınmasın ama eğer sen birini sevmeyi, güvenmeyi ve en önemlisi elinde tutmayı bilmiyorsan o erkek gider, daha da yanına gelmez.

Bıraktığım Yerden

Üç yıl olmuş bu yazıyı yazalı. Yıllar gerçekten bir kaç saat içinde geçti gibi geliyor. İlk paylaşımım bu olsun istedim bıraktığım yerden başlıyorum diyelim.



Aşkı pek çok yerde aradım ama bulamadım, son ümidim bu gezegen eğer burada da bulamazsam ne yapacağım bilemiyorum. Dünyadaki kızlar ne tuhaf, ilk dış görünüşüne güzelliğine veya herhangi bir davranışına aşık oluyorsun. İlerleyen günlerde aşık olduğunuz kişinin güzelliği dışında hiçbir özelliği olmadığını anlıyorsunuz, acı bir durum sadece kendi güzelliğine güvenen kızlarla dolmuş bu gezegen aslında demek oluyor ki bom boş. Boş bir güzellikle hiçbir ilişki yürümez zaten dünyadaki kızlar kendi güzelliklerinden kendilerini o kadar etkiliyor ki kendilerini geliştirmeye özen göstermiyorlar. Bir taraftan kendini geliştirmek güzelliğe ulaşmak demektir, her şey dış görünüş değil aslında dış görünüş hiçbir şey güzellik gelir ve geçer hayatınızda sadece hoş anılarve "-Çok güzelsin" kalır akıllarda, anlık düşüncenin zirveye çıktığı an. Bence zaten güzelsen kendini geliştirmeye gerek yok mantığı çıkıyor. Aşk gibi çok güzel bir duyguyu oyunlarla çirkinleştiren, aşkın ne olduğunu bilmeyen dünyalı dişilere çok kızgınım! Fakat bendede suç var yada asıl suçlu benim, evet kesinlikle benim. Dünyalı kızlar aşkı kızıştırmak için basit oyunlar oynayıp eğleniyorlar , neden hemen ilişkiyi kesip atmıyorum ki? Oysa bende oyuna dahil olup ilişkiyi eğlenceli hale getirmeliyim ama benim oyunlara harcayacak zamanım yok belki oyun yaşını çoktan geçtim veya hala oyun oynamayı doğru düzgün öğrenemedim. Aşk varsa eğer katıksız bir şekilde düzgünce yaşanmalı birbirine bağlı iki insan. Böyle ilişkiler varken neden yalanlara ihtiyaç duyuluyor anlamıyorum, doğayla bütünleşemeyen biri başka biriyle nasıl bütünleşebilir, önce insan doğayı tanımalı ve sevmeli , yaşama aşık olmalı ki gerçek aşkı bulduğunda anlayabilesin, eğer aşkın farkına varmazsan karanlığın içinde kaybolur boş umutlara tutunur ama gerçeğe tutunamazsın. O da ne bir kız mı gördüm ? Ne kadar güzel. Bu sakın aradığım kız olmasın, ama neden kaçıyor neden beni görmek istemiyor? Ben onu bu kadar korkutacak ne yapmış olabilirim ki? Yoksa düşüncelerim tepkilerim mi korkuttu onu sanırım aynı şeyleri düşünemiyoruz. Aslında aşktan korkuyor bu kız evet anladım amacı insanı anlatmak olan iyilik ve sevgi sembolü o kadar çok insan kanıyla sulanmıştır ki insanların bu sembole tekrar ısınmaları zor olsa gerek. Şu güzel kıza sakinleşmesi için biraz melodiler söyleyeyim gitarımın tellerinden çıkan her nota beyin hücrelerinde sevgi titreşimleri uyandırsın, belki niyetimin kötü olmadığını anlar sadece iyilik, sevgi için burada olduğumu farkeder. İnanamıyorum, dünyanın en güzel kızı benim oldu. Biz sevgili olduk sevinçten çığlık atmak istiyorum ama bastırıyorum. Elleri ne kadar da yumuşacık ve sevgi dolu, iyi ki bu gezegene gelmişim sonunda ruh ikizimi sevgilimi buldum. Bu kızı kaybedersem yaşabilir miyim bilemiyorum. Bizi sadece ölüm ayırabilir, kendine gel böyle kötü şeyler düşünme güzel bir aşk yaşıyorsun Emre. Kendimde de kızmıyor değilim onca güzel düşünce varken niye ölüm. Aslında neden olmasın ki ölüm kadar güzel bir kız birlikte ölmek sonsuzluk. Saçmalık unut bunları.